Bize yeni bir düzen gerek!
Başka bir memleket umudunu büyütmek, güçlü bir mücadeleyi örmek; yeni bir Parti’yi hep beraber yükseltmek için buluşuyoruz. Eşitlik, özgürlük, laiklik ve adalet isteyenlerin ülkesini kurmak için yan yana geliyoruz. Ülkemizin bugün yaşadığı karanlıktan çıkışın umudu, yaşanan yıkımın biricik çözümü olan Sosyalist Türkiye için yola çıkıyoruz.
Cesaretle, güvenle ve inançla yeni bir yola çıkıyoruz. Çünkü biliyoruz ki, ülkemizin üzerinde kara bulutların gezindiği bu dönemde her şeye rağmen boyun eğmeyen işçiler, kadınlar, gençler var!
Bugün emperyalistlerin ülkemizin tüm değerlerini yağmaladığı ve ülkemizi yalnızca yıkım getiren kirli savaşlara sürüklediği, tarikatların ve cemaatlerin din maskesiyle memleketin tüm birikimini kasalarına aktardıkları, mafya ve çetelerin uyuşturucu, kara para ve çatışmalarla ölümler saçtığı bir düzende yaşıyoruz.
Bir avuç sömürücü patron sınıfı, milyonlarca emekçinin sırtından zenginliklerine zenginlik katsın ve iktidarları sarsılmasın diye sürüyor bu düzen, biliyoruz.
Bu düzen sürsün diye, milyonlarca emekçi sefalet ücretine mahkûm ediliyor ve en temel hakları elinden alınıyor, yoksulluk, hayat pahalılığı ve işsizlik artıyor. Emekliler açlığa terk ediliyor. Gençlik geleceksizliğe ve umutsuzluğa sürükleniyor. Kadınlar hayattan kopartılıyor.
Bu düzen sürsün diye tüm ülke gericilikle kuşatılıyor. Toplumsal yaşamın tümü dinsel referanslarla şekillendiriliyor. Laikliği tasfiye eden siyasal İslamcılık ülkemizi uzun yıllardır yağmalamaya devam ediyor.
Tüm boyutlarıyla sağcı siyasi projelerle ülkemizdeki asıl sorunların üstü örtülüyor. İşsizlik, yoksulluk, eşitsizlik gibi düzenin kendisinden kaynaklanan sorunların köküne mülteci-göçmen krizini yerleştiren, Kürt düşmanlığını tırmandıran adlı adınca faşist öbekler genç kuşakların aklına ve geleceğine yönelik tehlikeli oyunlar oynuyor. Diğer taraftan Suriye’deki gerici dönüşümle birlikte ‘Siyasal Alevilik’ tanımları yapılarak Alevilere dönük düşmanlık kışkırtılıyor.
Sömürü, yağma, yoksulluk, yıkım devam etsin diye AKP iktidarı yaşamaya devam ediyor. Çünkü AKP’nin kurduğu istibdat rejimi bu düzen için var.
İstibdat rejimi onarılamaz, bu rejime yama yapılamaz, baştan sona değişmesi gerekir!
AKP’nin, emperyalistlerin ve Türkiye sermaye sınıfının ihtiyaçları doğrultusunda inşa ettiği gerici, işbirlikçi, piyasacı istibdat rejiminin restorasyonu veya revizyonu değil; ülkemize topyekûn bir değişim gerekmektedir. Bu rejimle ne helalleşme olur ne de herhangi bir sorunun çözümü mümkündür.
Cumhuriyetin tüm ilerici kazanımlarının tasfiye edilerek yerine kurulan bu rejim; arkasına emperyalistlerin, sermayenin ve gericilerin desteğini alarak Neo-Osmanlıcı politikalarını hayata geçirmeye çabalamaktadır. Sözde AKP’ye karşı alternatif olarak emekçilerin önüne çıkartılan düzen muhalefeti ise bu rejime karşı herhangi bir toplumsal kurtuluş programına sahip değildir. Düzen siyasetinde herkes aynılaşmış; bir tiyatro sahnesi gibi yalnızca siyasi figürler değişmektedir.
AKP önümüzdeki dönemde emperyalizmin Ortadoğu’ya dönük saldırı programının parçası olarak adımlar atarken, bir yandan Şimşek programını uyguluyor bir diğer yandan da Türkiye siyasetine dönük istibdat müdahaleleriyle, baskıyla, zorbalıkla toplumsal hayatı şekillendirmeye devam ediyor. Yeni rejimin tam anlamıyla tesisi için ise anayasa gündemini Türkiye’nin önüne getiriyor.
Türkiye siyasi tarihinin en gerici unsurlarının içerisinde bulunduğu meclis, tasdik kurumu haline gelmiştir. 23 yıllık iktidarının tüm suçları hâlâ ortada dururken AKP’nin anayasa yapabilme ehliyeti veya meşruiyeti bulunmamaktadır. AKP’nin ömrünü daha fazla uzatacak, suçlarının üzerini örtecek, siyasal olarak meşruiyet kazandıracak hiçbir adım kabul edilemez. AKP’nin anayasa hamlesine verilebilecek tek yanıt yeni bir toplumsal düzenin daha fazla tartıştırılması, bu yönde umudun büyütülmesidir. Bu da adlı adınca Sosyalist Cumhuriyet’tir.
Emperyalistleriyle, işbirlikçileriyle, sömürücü patronlarıyla, gericileri ve faşistleriyle bu düzen adım adım ülkemizi felâkete sürüklemeye devam ediyor.
Ülkemiz tüm bu karanlığa mahkûm olmadığını defalarca göstermiştir. Bu ülkenin ilerici ve aydınlık birikimi bu tablo karşısında çaresiz değildir. Türkiye işçi sınıfının bu karanlığı dağıtacak güç olarak artık kaderini kendi ellerine almasının zamanı gelmiştir. İstibdat rejimi, Türkiye’yi teslim alamayacaktır.
Tüm yollar tükenmiştir, sosyalizmden aşağısı kurtarmaz!
Bu tablonun değişmesi, yeni bir düzenin kurulması mümkündür ve zorunludur. Tüm bu yıkımı, tahribatı, çürümeyi yaratan düzen diğer yandan birçok toplumsal sorunu da derinleştirmeye devam etmektedir.
Türkiye’nin tüm yapısal sorunlarının kriz haline dönüşmesi de bir kez daha göstermektedir ki bu düzen sürekli krizler üretmektedir. Kapitalizmde işsizliği bir silah olarak kullanan patronlar, yedek bir işçi ordusu yaratmak dışında bir seçenek sunmamaktadır. Ücretlerin düştüğü, hayat pahalılığının önüne geçilemediği, piyasacılığın bir kaosla ekonomiye yön verdiği, tüm krizin faturasının emekçilere ödetilmeye çalışıldığı bir ekonomik programa karşı kamucu, planlı bir ekonomi programına geçilmelidir.
Sağlık sisteminin piyasalaştırılmasıyla yeni doğan bebeklerin bile canına kast edildiği, sağlık hizmetinin her kademesinin paralı hale getirildiği, pandemide de görüldüğü üzere kar hırsıyla işçilerin ölüme terk edildiği bir düzen… Konut sorununda artan fahiş fiyatlar, evsizlik ve kira krizleriyle birlikte insanlığın en temel haklarından birisi olan barınma hakkından bile nasıl uzaklaşıldığının görüldüğü bir düzen… Hiçbir önlem alınmadan, kâr hırsıyla yapılan depreme dayanıksız konutlarda emekçilerin ölümle baş başa bırakıldığı, deprem yaşandıktan sonra da ölüme terk edildiği bir düzen… Barınma, beslenme, elektrik, su, ısınma, ulaşım gibi yaşamak için en temel ihtiyaçların bile karşılanmasının alabildiğine zorlaştığı bir düzen.
Bu düzendeki tüm sorunlar, gözünü yalnızca kâr hırsı bürümüş patronların çıkarları için işleyen programlarla değil; toplumcu, kamucu planlamanın merkezinde durduğu bir programla çözülebilir. Türkiye’de bunun için yeterli kaynak da koşullar da vardır. Bu kaynağı emekçiler için kullanabilecek tek güç olan komünistler dışında bir seçenek bulunmamaktadır. Bu düzen değişmeden, bu sorunların yapısal olarak çözümünün mümkün olmadığı da defalarca yaşanan acı deneyimlerle görülmüştür. Sosyal belediyecilik dedikleri sadaka kültürüyle, yaşanamaz hale getirilen kentleriyle, rant ve ihale düzeniyle toplumsal bir kurtuluş sağlanamaz. Artık ”günü kurtarmaya” bile yaramayacak bu projelerle, yerel yönetimlerin hiçbir çözüm önermeyen çıkışlarıyla ve buradan çıkan programlarla Türkiye yönetilemez.
Demokrasi, hukuk ve özgürlüklerin ayaklar altına alınması devam etmektedir. Özgürlük ve adalet arayan toplum, sorunun kaynağına karşı bütünlüklü bir çıkışı örgütlemek zorundadır. Düzen karşıtı çizginin silikleşmesiyle bugün sendikalarda, meslek odalarında, akademide ve daha birçok demokratik kurum ve kuruluşlarda verilen mücadeleler güç biriktirememektedir, geleceğe dönük bir iddiadan da uzaktır. Umutsuzluk, çaresizlik, sonuçsuzluk doğuran tüm çıkışlar artık Sosyalist bir Türkiye’yi daha fazla tartışmaya açmalıdır. AKP’nin tüm saldırılarına karşı uzun yıllardır direnen toplum, artık düzen değişikliği talebini milyonlarla buluşturmalıdır. ”Önce bir nefes almak, biraz daha huzur bulmak” adına üretilen tüm siyasi projelerin iflas ettiği görülmelidir. Bu yönde bel bağlanan CHP’nin ve Kürt siyasi hareketinin çizdiği yol haritaları ve AKP’ye karşı ”en geniş haliyle muhalefet” diyerek bu iki siyasete eklemlenen ülkemizin sol-sosyalist birikimi, artık bağımsız bir hat oluşturmak zorundadır. AKP’den demokrasi beklemek gibi ülkemizi felakete sürükleyen liberal yaklaşımların sosyalist harekette kendisine yer bulması artık mümkün değildir. Bu siyasi çerçevede, yeni bir düzen arayışının, güncel mücadele başlıkları arasında bu denli dışarıda kalması toplumun her alanında tahribatı ve çürümeyi de hızlandırmaktadır.
Artık ülkemizde tüm yurttaşlara sadece ”seçmen” gözüyle bakılmaktadır. Halkın tüm ihtiyaç ve talepleri yalnızca bir seçim propaganda malzemesi, halkın kendisi de ”oy deposu” olarak görülmektedir. Tüm toplumsal sorunlara karşı oluşan tepkilere ”seçimleri bekleyin” denmektedir. Türkiye siyasetini seçimlerle ve seçim dönemlerindeki siyaset mühendislikleriyle, devlet mekanizmasından aldığı güçle yöneten AKP’nin, yalnızca seçimlerle yenilebileceği bir aldatmacadır. Burjuva düzen partilerinin bile programlarının önemsizleştiği, koalisyonlar-ittifaklar siyasetiyle birlikte seçim barajı gibi adaletsizliklerin yaşandığı ülkemizde, sosyalistlerin -seçimler dışında- toplumsal alanda örgütlenme ve hareket yaratması artık yaşamsal bir noktaya gelmiştir. Örgütsüzleştirilen, tepkisizleştirilen, yalnızlaştırılan bir halka, seçimlerde gidip yalnızca oy kullanarak bir şeyleri değiştirmesini önermek emekçilerin aklıyla dalga geçmekten başka bir şeyi ifade etmemektedir. Toplumdaki dağılma, çürüme ve umutsuzluk da bu seçeneksizlikten kaynaklanmaktadır.
Her seçim döneminde milyonlarca yurttaşın yeni bir düzen arayışına yüzünü döndüğünü, başka bir düzenin hasretini çektiğini görüyoruz. Emekçilerin arayışlarını sahte umutlarla düzenin içerisine hapseden tüm yaklaşımları reddediyoruz ve örgütlü bir halkın bu tabloya karşı durabileceğini başa yazıyoruz. Sosyalistlerin yan yana gelerek adım atması gereken başlıklar seçimlerin çok daha ötesinde olmak zorundadır. İlkesiz birlikteliklerin, milletvekili pazarlıklarının sosyalist sola hiçbir faydası olmadığı görülmüştür. Dönem dönem popülerleşen sol sosyalist figürlerin mücadeleyi daha örgütlü ve geleceğe dönük kurmaya yetmediği görülmüştür. Sosyalizm bugün ekmek kadar su kadar ihtiyaçtır ve bu topraklarda çok köklü bir damara sahiptir. Genç kuşaklarla buluşturulması gereken bu damar, daha fazla umutsuzluğa ve çaresizliğe sürüklenemez.
Bu düzeni değiştirmek için bir adım ileri çıkıyoruz!
İşçi sınıfına dönük saldırıların ekonomik, siyasal ve ideolojik tüm boyutlarıyla karşılanması, buna karşı bir hattın örülmesi için adımlarımızı güçlendiriyoruz. İşçi sınıfının bir bütün olarak siyasal bir sınıf hareketine dönüşebildiği, toplumsal alandaki tüm sorunlara örgütlü bir şekilde müdahale edebildiği, düzen değişikliği talebini güçlendirebildiği bir siyasi anlayışın ortaya koyulması gerekmektedir. Kadınların ve gençliğin mücadelesindeki arayış da buraya dönük gelişmeli ve güçlü bir odak yaratabilmelidir. Diğer tüm siyasal-toplumsal problemlere dönük siyaset de bu düzlemde mevziler kazanarak yol alabilir. Bunlar için güçlü bir Parti’ye ihtiyacımız vardır. Birleşik Komünist Parti, bu anlayışla yola çıkmaktadır.
Geleneğimizin 105 yıllık mücadele birikiminden aldığımız güçle Türkiye’nin devrimci damarının yeni bir hatla buluşması gerekmektedir. Devrimci bir siyasi hattın yaşamasının koşulu düzen karşıtı mücadelenin en çok bu dönemde yükseltilmesi gerekliliğiyle ilgilidir. Sadece son yıllara baktığımızda bile, Haziran Direnişi’nde ortaya çıkan siyasi arayışların ve tepkilerin; direnişin sonrasında ise OHAL, pandemi ve deprem dönemlerinde ortaya çıkan irade ve dayanışmacılığın ne kadar güçlü bir damara sahip olduğunu görmekteyiz. Seçimlerde sosyalizmin bir alternatif haline gelebilmesinin önemiyle birlikte, buraya sıkışmayan bir devrimci siyaset için Birleşik Komünist Parti yoluna güvenle devam edecektir.
Seçimlerde de görüldüğü üzere, cumhuriyetçi emekçilerin siyasi arayışlarının CHP eksenine, Kürt emekçilerinin arayışlarının DEM Parti eksenine, Siyasal İslamcılığın artık radikal bir azınlığa dönüşmesiyle birlikte AKP-MHP’den kopan emekçilerin arayışlarının yine AKP-MHP artıklarının eksenine sıkışması aşılmak zorundadır. AKP’nin geriletilmesi ve gitmesi gibi hedeflerle sosyalist hareket kendi hattını silikleştirmekte ve iddialarını yitirmektedir. Sosyalist sol, devrimci bir siyasetle tüm bu düzlemi aşmak zorundadır. Sosyalistlerin bağımsız siyasi hattının kurulması, bu dinamikleri eşitlemesiyle, yok saymasıyla, karşı karşıya koymasıyla mümkün değildir. Sınıf gündemli bir siyaset, tüm bu siyasi dinamikleri doğru bir siyasi hatta evriltebilir. Türkiye’nin adıyla sanıyla Marksist-Leninist bir Parti’ye ihtiyacı vardır. İşçi sınıfının iktidarını arayanlar, bu yönde bir mücadele programını tüm boyutlarıyla tekrardan ele almalı ve kendi hattını güçlendirmek noktasında ısrar etmelidir.
Açık söylüyoruz, bu düzen değişmelidir.
Komünistlerin güçlü bir odak olduğu tabloda hem siyasi mücadelelerin sınıfsal boyutu hem de toplumsal hareketlerin tümünün sınıfsal içeriği netleşir. İktidar perspektifinden uzak, güncele sıkışan bir sosyalizm mücadelesi devrimci kalamaz. Sosyalizmsiz sol olmaz.
Birleşik Komünist Parti işte bu gidişata dur diyor, sosyalist devrimci siyasetin geleceksizliğine karşı bayrak açıyor.
2 Mart Pazar, saat 15.00’da, Beyoğlu Ses Tiyatrosu’nda ilk adımlarımızı atmak için yan yana geliyoruz. Öncü işçiler, Parti’li öğrenciler, emekçi kadınlar, devrim ve sosyalizm bayrağını düşürmeyenler siyaset sahnesinde sözünü daha güçlü söylemek için buluşuyor.
Komünistlerin birliği gerçek ve güçlü bir yolla sağlanacak, sosyalizm bayrağı işçilerin omuzlarında yükselecek.
Emperyalizm, sermaye, gericilik, istibdat kaybedecek.
İşçiler, gençler, kadınlar kazanacak,
Sosyalizm kazanacak!
2 Mart Pazar
15.00
Beyoğlu Ses Tiyatrosu
Birleşik Komünist Parti Merkez Komitesi