Komünist hareket içinde yıllardır süregelen saldırı, likidasyon ve tahribatla hesaplaşarak komünistlerin ilkeli ve devrimci birliği yönündeki temel yaklaşımıyla memleketin birçok noktasında kurucu çalışma yürüten Atılım Kongresi, örgütsel kuruluş süreçlerini de tamamlayarak Birleşik Komünist Parti (BKP) ile işçi sınıfının partisi olarak yola çıkıyor.
Ocak ayında İstanbul’da, memleketin birçok yerinden gelen delegelerin katılımıyla gerçekleştirdiğimiz 2025 Konferansı sonucunda BKP, tüm komünistlere tarihsel bir çağrıda bulunmaktadır.
Kriminal bir tasfiye operasyonuyla birlikte kirletilmeye çalışılan bir zeminden kopan komünistler 2024 Eylül ayında Atılım Kongresi’ni toplayarak BKP’nin kuruluşu için yola koyulmuştu. Partimiz Birleşik Komünist Parti, bu gündemlerin tümünü geride bırakmış ve yeni bir komünist partinin tarih sahnesine güçlü bir şekilde çıkması için yoluna devam etmektedir. Parti yayın organı Komünist Birlik Dergisi, önümüzdeki günlerde yayın hayatına başlayacak, önümüzdeki aylarda İstanbul’da gerçekleştireceğimiz buluşmayla yeni bir mücadele dönemi ilan edilecektir. BKP, kuruluş etkinliği ile birlikte, yaz aylarında işçi, kadın ve gençlik başta olmak üzere konferanslarını tamamlayarak Eylül ayında 1. Kongre- Konferansını gerçekleştirecektir. Memleketin birçok noktasından komünistlerin birlikte tartışarak yürüttüğü bu yeniden kuruluş sürecine omuz veren tüm yoldaşlarımızı bir kez daha selamlamaktayız.
Türkiye’de devrimi arayan tüm komünistleri, BKP 2025 Türkiye konferansının ardından yayınladığımız bu derlenme çağrısına omuz vermeye ve hep birlikte yeniden sosyalizm bayrağını Parti ile yükseltmeye davet ediyoruz.
SOSYALİZM KAZANACAK!
Bu düzen yeni bir çıkış yaratamamakta ve çürümektedir! Bugün dünya emperyalist-kapitalist sisteminin çoklu krizler içerisinde bulunduğu, savaşların ve emperyalist saldırganlığın yükselerek devam ettiği bir dönemden geçerken büyük insanlık da yeni arayışlara gebedir. Geçtiğimiz yüzyılda açılan sosyalist devrimler çağı, reel sosyalizm deneyimlerinin geriye çekildiği ara bir evreden sonra yeniden işçi sınıfını ayağa kalkmaya çağırmaktadır. Ülkemiz de dünya emperyalist-kapitalist sistemin krizlerinin paralelinde ve sonucunda yaşanan dönüşümlerle birlikte yeni bir rejim ile karşı karşıyadır. Türkiye sermaye düzeni bir dönüşümü tamamlamış ve yeni bir evreye geçmektedir. Emperyalist saldırganlık politikalarının bir sonucu olarak Neo-Osmanlıcı politikalar memleketi yangın yerine çevirmeye devam etmektedir. Cumhuriyetin tasfiyesi ile birlikte siyasal ve toplumsal tüm alanlarda yaşanan dönüşümün etkileri bugün kendisini daha fazla göstermektedir. Türkiye sermaye düzeninin yarattığı bu yeni rejim ise ciddi sıkışmalar, krizler ve istikrarsızlıklar üretmektedir.
Türkiye’nin yaşadığı daha fazla bağımlı, gerici ve piyasacı dönüşümün yeni evresinde ise düzen güçleri tüm çelişki ve gerilimlere rağmen elbirliğiyle bir restorasyon-revizyon sürecini yürütmektedir. Düzen siyasetinin tüm kanatları bu eğilimlerinin sonucu olarak işçi sınıfına dönük tüm boyutlarıyla bir saldırı programı işletmektedir. Türkiye sermaye sınıfının ve AKP’nin gerek bölgemize dönük savaş stratejileri, gerek ekonomik krizin faturasının emekçilere “Şimşek Programı” ile ödetilmeye çalışılması, gerek siyasal islamcı rejimin anayasa tartışmaları ile birlikte rejimin dönüşümünün nihayete erdirilmeye çalışılması, gerekse tam bir çete düzeni misyonuyla toplumsal alandaki saldırılarla birlikte inşa edilen istibdat rejimi emekçilere hayatı zindan etmeye devam etmektedir.
Emperyalizmin bölgemizdeki saldırganlığı karşısında sosyalizmin güncelliği ve zorunluluğu yakıcı olarak kendini hissettirmektedir. Neo-liberal politikaların yer yer iflası ve sınırlarının sonuna gelindiği bu dönemde, emperyalizm insanlığa yeni bir aldatmaca ve suni çıkışlar yaratamamaktadır. Gerek ekonomik gerek siyasal krizlerin tümünde görüldüğü üzere insanlık kurtuluş arayışlarının eşiğindedir. Krizlerini, savaşlarla ve bölgesel müdahalelerle ötelemeye çalışan emperyalist sistem, devletler arası çatışmalarla ve savaşlarla açıklanamayacak bir sürece doğru sürüklenmektedir. Bölgemizde özel olarak uzunca bir süredir gerçekleştirilen müdahalelerin sonucu ise artık tüm çıplaklığı ile görülmektedir. Dünyada emperyalist saldırganlığa karşı direnen tüm anti-emperyalist hareketler ve komünist partiler ile enternasyonalist dayanışma güçlendirilmelidir. Dünyayı kana bulayan NATO’ya karşı mücadele enternasyonalist bilincin güçlendirilmesiyle sağlanabilir. Türkiye sermaye devletinin yaşadığı dönüşümle birlikte bu süreç artık bir yol ayrımına gelmektedir. Düzen muhalefetinin neredeyse bir blok olarak karşıladığı ve yürüttüğü bu sürece karşı Türkiye sosyalist hareketi bayrak açmalıdır.
Bu dönüşüm sürecinin bir ayağı olarak Anayasa tartışmalarının, AKP’nin yarattığı bu istibdat rejiminin krizlerini aşması için bir can simidi olacağı bugünden belli olmuştur. Emperyalizmin bölgemizde ve ülkemizde hayata geçirdiği bu programa karşı bağımsızlık mücadelesi yükseltilmek zorundadır. Bugün emperyalizmle kavgayı başa yazarak, Türkiye sermaye düzeniyle bütünlüklü bir mücadele programının şekillenmesi gerekmektedir. Düzen muhalefetinin tüm unsurlarıyla emperyalizmle uyumlu politikalarının sonuçları memleketi bir felakete sürüklemeye devam edecektir. Emperyalizmin bir projesi olarak siyasal islamcılığın memleketi her boyutuyla yağmaladığı bu tabloda Türkiye’nin aydınlanmacı ve ilerici birikimi bu mücadeleden kaçamayacağı bir döneme girmektedir. Buradan tek kurtuluş Sosyalist Cumhuriyet mücadelesidir.
Emperyalizme, gericiliğe ve sermayeye karşı bütünlüklü bir mücadele programını önemsizleştiren, geriye atan tüm siyasi stratejiler iflas etmiştir. Türkiye işçi sınıfına dönük saldırılarla birlikte işletilen bu plana karşı sol-sosyalist güçler ise toplumsal ölçekte bir yanıt üretememiştir. Sol-sosyalist hareket, gerçek bir kurtuluş umudunu büyütebileceği bu dönemden geçerken tam aksi yönde bir tasfiye süreci ile karşı karşıya kalmıştır. Sol, sosyalist ve devrimci hareketlere dönük düzenin tüm saldırılarının sonucunda iddiasız, hedefsiz, umutsuz bir sol tablosu ortaya çıkmıştır. Sosyalist hareketlerin likidasyonu ile sonuçlanan bu dönemde ve devrimci bir siyasal hattın yeniden örülmediği bir tabloda Türkiye’nin geleceğinden yalnızca her boyutuyla teslimiyet çıkmaktadır.
Son yıllarda tüm tarihsel arayışlarını, ilkelerini ve örgütlü mevzilerini terk eden solun yalnızca seçim tartışmalarına sıkıştığı bir görüntü devrimci bir siyasi hattın tartışılmasına imkân vermemiştir. Düzen siyasetine eklemlenen ve güncel siyasi başlıklara bu denli sıkışan bir solun devrimci bir hattı örme noktasında inandırıcılığı ve ciddiyeti kalmamıştır. Sol, sosyalist, devrimci hareketlerin artık onarılamaz bir noktada olduğunun görüldüğü son dönemleriyle birlikte yenilenmenin, güncellenmenin ve derinleşmenin devrimci arayışlar için yaşamsal olduğu açığa çıkmıştır.
Türkiye güncel siyasetinde sosyalist hareketin yaşadığı siyasi çıkışsızlığını düzen muhalefetine sığınarak aşmaya çalışması solun dışarıdan müdahalelere de açık hale gelmesinin yolunu açmış ve işçi sınıfında sola dair tüm arayışları silikleştirmiştir. Sola dönük liberal, düzen içi müdahaleler belli oranda geri dönülemez bir yola sürüklemiştir. Bu saldırının tahribatları solun artık temel karakteristik özelliklerinde ciddi bir çürüme yaratmıştır. Yeni sol veya yeni toplumsal hareketler olarak anılan tüm siyasi projelerin sermaye düzeninin sürekliliğini sağlaması dışında bir anlam ifade etmediği, memleketin bugünkü siyasi atmosferine bakıldığında bir kez daha görülmektedir.
Devrimci bir siyaset gereklidir ve cüretkâr olunmalıdır. Sosyalist sol bu süreci göğüsleyememesi ile birlikte siyaseten güncele sıkışma ve siyasetsiz kalma noktasında iki uç vermiştir. Birbirini besleyen bu iki ucun sonuçlarıyla birlikte sosyalist hareket en temel mücadele başlıklarında bile hareketsiz kılınmıştır. Tarihsel üst metinlerinin, programlarının, arayışlarının, iktidar hedefinin ortadan kaldırılmasıyla birlikte düzen siyasetinde karşılığını bulan siyasi dinamikler Türkiye sosyalist hareketini teslim alma noktasına gelmiştir. Türkiye sosyalist hareketi, bir yandan ulusalcı bir yandan kimlikçi-liberal siyasi dinamikler arasına sıkışmıştır. Bu iki düzen içi siyasi dinamiğin bileşkesinde pragmatik ve popülist siyaset yapan solun diğer yanında da siyasal gelişmelere bir yanıt geliştiremeyen ve daralan hareketler ortaya çıkmıştır. Sosyalistlerin bağımsız hattını geliştirmesi gerektiğine dönük tüm çağrı ve çabalar ise yanıtsız kalmıştır. İşçi sınıfının, sosyalist bağımsız hattın merkezinde durduğu siyasal açılımlar yerine güncel siyasetteki gelişmelere politik tavır almak üzerinden şekillenen sol, tüm temel ilke ve yaklaşımlarını terk etme noktasındadır.
Devrimci bir siyaset, bu topraklardaki Türk ve Kürt emekçilerinin içindeki tüm ilerici birikimi ileriye taşımak ve sosyalist bir hatta buluşmasını sağlamak için tarihsel bir uğraktadır. AKP’ye karşı emekçilerin önüne koyulan, dönem dönem gerek CHP gerek HDP üzerinden ‘kurtuluş’ olarak sunulan programların tümüne karşı Sosyalist Cumhuriyet mücadelesinin yükseltilmesinin tam vaktidir. Devrimci siyasetin yegâne yolu işçi sınıfını merkeze koyan bir siyasi mücadele programıdır. Emperyalist işbirlikçilerle, siyasal islamcılarla ve en başta sermaye düzeniyle programatik bir fark ortaya koymayan tüm siyasi hareketlerle sınırlar keskin bir biçimde çizilmelidir.
Devrimci özne boşluğu, tüm boyutlarıyla örgütlü bir işçi sınıfı hareketiyle doldurulabilir. Sosyalist hareketler için toplumsal ve siyasal mücadelelerin bir aracı olan seçimler Türkiye siyasetinde neredeyse tek araç haline getirilmiştir. Sosyalistlerin bağımsız bir alternatif olarak siyaset sahnesine çıkabilecekleri bir araç olması yerine artık yalnızca pragmatik ve ilkesiz birlikteliklerin, iddiasızlıkların ve savrulmaların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Tarihten dersler çıkartamayanlar için sürekli tekrar eden bu başlık artık aşılmak zorundadır. Bu süreçlerin sonucu olarak ortaya çıkan ilkesiz birlik ve cepheleşme girişimleri ise tüm sosyalist hareket adına hüsranla sonuçlanmıştır. Siyasetten genel ve yerel seçimlerin anlaşıldığı, örgütlü mücadelenin bir tür aktivist mücadele biçimleri olarak görüldüğü, siyasal mücadelelerin yalnızca etkisiz tepkiselliklere sıkıştırıldığı bu tabloya karşı güç biriktirme ve hazırlanma dönemine girilmelidir.
Türkiye’nin aydınlık geleceği için, işçi sınıfının merkezinde durduğu, emek eksenli bir örgütlü halk hareketinin yaratılması yönünde ısrarlı bir siyaset dışında herhangi bir seçenek bulunmamaktadır. Türkiye’de zayıflayan ve ciddi mevziler kaybetmiş gençlik, kadın ve aydın hareketlerinin de yeniden çıkışı ancak bütünlüklü bir toplumsal kurtuluş mücadelesinde ortaklaşması ile mümkündür. Kimlikçiliğin, bireysel mücadele tarzlarının, dijitalizmin geldiği aşamayla birlikte toplumsal alandaki dönüşümlerin yarattığı yıkıma karşı ikirciksiz bir tavır alınmalıdır. Bu çerçeveden beslenen devrimci demokrat-radikal demokrat tüm programların düzen siyasetine eklemlendiği daha net görülmektedir. Toplumsal örgütlenmeler sosyalist militan bir içerikle ele alınmalıdır. İdeolojik-düşünsel üretimlerin ve mücadelelerin, reel politika adına terk edildiği bir mücadelede hiç bir süreklilik yaratılamamaktadır. Sosyalist hareket ideolojik olarak netleşmedikçe, siyasi tüm çıkışları kadük kalmaya devam etmektedir.
Sosyalist kültür, anlayış ve kimlik yeniden üretilmelidir. Türkiye işçi sınıfı toplumsal olarak kuşatılmaya çalışılmaktadır. Gerici ve faşist ideolojilerin yaygınlaştırılmasıyla, bireycilikle, yalnızlaşmayla ve çürümeyle her dönemden daha yakıcı bir biçimde çözülüşe gitmektedir. Kapitalizmin yarattığı yıkıma karşı tepkilerin bu kadar çok yükseldiği ve aynı oranda, komünizmin en az tartışıldığı bir ara dönemden geçilmektedir. Reel sosyalizm deneyimlerine karşı düzenin ideolojik saldırılarının sonuçları çok daha fazla görülmektedir. Sosyalizm mücadelesinin ekmek ve su kadar ihtiyaç olduğunun her boyutuyla hissedildiği bu dönemde, sosyalizm talebi çok daha gür bir şekilde dillendirilmelidir. Sosyalizm mücadelesinin bugünün tüm sorunlarının biricik çözümü olabileceği temel gerçeği yeniden ve ısrarla yükseltilmelidir. Komünistlerin dışında ve dönem dönem de karşısında yer alan ”sol” hareketlerin vardıkları noktalar gerek dünyada gerek de ülkemizde bir kez daha görülmüştür. Sınıfa karşı sınıf siyasetinin dışında bir çıkışın olmadığı bir saflaşmaya gelinmiştir.
Toplumsal alanda yeni arayışların ve örgütlenmelerin nefes alabileceği, süreklilik sağlayabileceği tek zemin sınıf mücadelelerinin en yalın haliyle açığa çıkartılmasındadır. Komünist kimliğe dönük tahribatın da en temelinde bu basit gerçek yatmaktadır. Örgütlü mücadelenin ‘özgürleştirici’ içeriğine dönük saldırıyla birlikte mücadele alanları yalnızca araçsallaştırılmış ve tüm içeriği boşaltılmıştır. Değişen ve dönüşen dünyanın araçları ise bunlara bahane edilmiş, güncellenme ve yenilenme yerine komünist hareketlerde dağılmalar ortaya çıkmıştır. Marksist-Leninist ilkelerin yeniden üretimi ve güncellenmesi bugünün en acil görevlerinden birisi olarak önümüzde durmaktadır. Tüm toplumsal alanlarda da sosyalist hareketin güçlenmesinin biricik garantörü ve öncü gücü komünistlerdir.
Sosyalist İktidar perspektifi somutlanmalı ve arkasında güç biriktirilmelidir. Sosyalist devrim mücadelesinin gerek programatik olarak gerekse siyasal alanda slogandan ibaret kalması sosyalist hareketlerin inandırıcılık ve ciddiyetini zedelemektedir. Toplumsal bir alternatif haline getirilmesi gereken sosyalizm programının tartıştırılabilmesinin yolu iktidarcılıktan geçmektedir. Yeni toplumsal örgütlenme denemeleri, salt dayanışmacılık, hak mücadeleleri ve sendikalizme sıkıştırılan tartışmalar iktidardan kaçışın stratejileri haline dönüşmüştür. Tüm bu mücadele başlıkları yalnızca sosyalist iktidar programıyla birlikte devrimci içeriğini koruyabilir ve sürdürebilir. Bu boyutuyla, sosyalist solun mücadele birikimindeki gelenekselleşen yaklaşımlar sosyalist siyaseti artık ileriye taşıyamamaktadır.
Güncel tartışmaların ışığında bir yenilenme ancak sosyalist hareketin kendi hattını belirginleştirmesiyle ileri sıçratılabilir. Genç kuşakların elinde yükselmesi gereken bu düzlem artık geçmiş alışkanlıklara, günü kurtaran pratiklere mahkûm edilemez. 90’lı yılların likidasyonuyla paralellikler taşıyan 2014 sonrası sosyalist solun yaşadığı likidasyona karşı kopuş artık yaşamsal bir öneme sahiptir. Bu zeminin yok sayılması solda statükolara, kariyerist yapılara, dar grupçu yaklaşımlara sebebiyet vermiştir. Bununla keskin bir hesaplaşma gerekmektedir. Türkiye devrimci hareketinin bütününün birikimini sahiplenen hattımızın içerip aşması gereken tartışmanın önünün açılmasının sırrı da burada yatmaktadır. Reformizm bir zeminini de bu damardan bulmuştur. Çizginin nereye çizileceği çok nettir. Reformizm ve devrimcilik kendisini tüm boyutlarıyla ortaya koymuştur.
Devrimi arayanların tartışmaları için ciddi bir komünist odak gerekmektedir. Tüm bu yakıcı tartışmaların önüne soyut ve geçmiş tartışmalar geçmektedir. Sosyalist hareketteki kadro erozyonu bu tartışmaların magazinsel kısmına odaklanması ve devrimci bir kültürün çürütülmesiyle derinleşmiştir. Sosyalist devrimci hatta dönük sermaye düzeninin müdahalelerini küçülten tüm yaklaşımlar terk edilmelidir. Sosyalist hareketin derlenmesine ve temel ilkelerine referansla yeni bir yola ihtiyacı vardır.
Bu yolun açılması için komünistler bir adım öne çıkarak cesurca tartışmalıdır. Birleşik Komünist Parti, tüm komünistleri tarihsel bir sorumluluğa davet etmektedir. Yeni bir komünist partiyi, devrimin partisini hep birlikte tartışmaya çağırıyoruz. Denenmiş ve ”yeni” diye pazarlanan, tarihte defalarca mahkûm edilmiş tüm yaklaşımları reddediyoruz. Uzun soluklu bu yolda, gerçek siyasal tartışmaları merkeze koyarak ele almayı ve geçmiş tartışmalardan çıkmayı önümüze koyuyoruz. Solda ayrışmalar ve çıkışsız polemiklere karşı net bir tavır alarak yeni bir yola çıkıyoruz. Çıkışsız birlik tartışmalarıyla değil, devrimci bir hattı hayata geçirerek komünistlerin birliğini sağlamayı ilke ediniyoruz.
İlkesiz birlikteliklerin değil, gerçek birliklerin önünü açmak için, Birleşik Komünist Parti tarihsel bir sorumlulukla hareket etmektedir. Geçmiş tartışmaların yükünü atmış bir hareket olarak yeniden yola koyuluyoruz. Türkiye’nin Komünist Partisi’ni işçi sınıfıyla buluşturmak için mücadele eden tüm dostlarımızı selamlıyor, birlikte mücadelenin yolunu açması için kollarımızı yeniden sıvıyoruz.
Türkiye, komünistleri mücadele sahnesine çağırmaktadır. BKP bu mücadeleyi göğüslemek konusunda ısrarcı, inançlı ve umutludur! Türkiye toprakları, emperyalistlerin, gericilerin, sermayenin saldırganlığı karşısında, devrimci bir partiyi çağırmaktadır. Bu çağrıyı yanıtsız bırakmayacak ve bir adım ileri çıkacağız. Partimiz BKP, köklü bir geleneğe ve önemli bir birikime sahip, devrimci bir çıkışı arayan komünistlerin adresidir. Genç komünist kuşakların geleceğe dönük yeni bir zeminidir. 104 yıllık mücadele geleneğimizin atılımını örgütlemek için tarihsel bir yükü omuzlarına almıştır.
Birleşik Komünist Parti kurucusu tüm komünistler bilmektedir ki, bu arayışın karşılığı olan devrimci birikim bu topraklarda vardır. Memlekete, işçi sınıfına ve devrimcilere güvenle yoluna devam etmektedir.
Tüm komünistleri devrimci, ilkeli ve birleşik bir mücadelenin yolunu açmak için görev almaya, hep birlikte yeni bir komünist hareketin içinde yer almaya çağırmaktayız.
İnanç, umut ve kararlılıkla…
26.01.2025
Birleşik Komünist Parti Kuruluş Komitesi